BAZI İSLAM ÜLKELERİNİ EMPERYALİSTLER Mİ YÖNETİYOR?
Ömer YÜREKLİ
Halkının kahir ekseriyeti Müslüman olan, genel olarak da İslam ülkeleri olarak bilinen ülkeleri emperyalistlerin yönetip yönetmediği hususu oldukça geniş ve derin bir tartışma konusudur. İslam ülkelerinin yönetimi doğrudan emperyalist güçlerin elinde değil; ancak, tarihsel süreç içinde birçok İslam ülkesi sömürgecilik, dış müdahaleler ve ekonomik bağımlılıklar vb. nedenlerle emperyalist devletlerin etkisi altında kalmıştır.
Gazze Soykırımında İslam Ülkelerinin Tutumu
7 Ekim 2023 tarihinden itibaren başlayan Gazze’deki İsrail’in Filistinlileri yok etme sürecinde İslam dünyası çok kötü bir sınav vermiş ve Türkiye dışındaki İslam ülkeleri, özellikle Arap ülkeleri sınıfta kalmıştır. İspanya, ABD, İngiltere, İrlanda, Kuzey Avrupa ülkeleri gibi Batılı ülkelerde İsrail’in soykırımını kınamak, engellemek, protesto etmek için sayısız eylem yapılmasına karşın Türkiye dışındaki İslam ülkelerinde bu tür eylemlere rastlanmamaktadır. Bilhassa Arap ülkeleri soykırımı görmezden gelmektedir. Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün gibi Müslüman Arap ülkeleri tamamen hayal kırıklığı yaratmıştır. Hatta bu ülkeler İsrail yanlısı politikalar izlemişlerdir. Örneğin, Mısır, Gazze’ye yardım yapılan kapıları İsrail istediği için kapatmıştır. Bu durum, Türkiye dışındaki İslam ülkelerini “Kim veya kimler yönetiyor?” sorusunu gündeme getirmektedir.
Aliya İzzetbegoviç’in Yaklaşımı
Bu sorunun yanıtını ararken Aliya İzzetbegoviç aklıma geliyor. Bilge Kral olarak bilinen Aliya İzzetbegoviç, İslam ülkelerinin yönetimi konusunda eleştirel bir bakış açısına sahiptir. Ona göre, İslam ülkelerini halkın gerçek iradesini temsil edenler değil, baskıcı rejimler, diktatörlükler ve Batı'nın çıkarlarına hizmet eden yönetimler idare etmektedir. Sözde ilericiler, İslam dünyasında tam bir felaketi temsil etmektedir, zira çok sayıdadırlar ve hükümette, eğitimde ve kamusal hayatın tümünde çok etkilidirler. İslam ülkeleri, halkın ihtiyaçlarına cevap verecek ve İslam ahlakının anlayışına uygun bir eğitim sistemine sahip değildir. Batı'nın etkisinde ve hatta yönetiminde bir eğitim söz konusudur. Yöneticiler ya Batı'da veya Batı etkisindeki eğitim almış kişilerden oluşmaktadır. Dolayısıyla bürokrasi, kamu yönetimi ve hükümet, eski işgalcilerin dili ile konuşmakta ve onlara hizmet etmektedir (A. İzzetbegoviç, 2016, İslam Deklarasyonu, Fide Yayınları, İstanbul).
Sömürgecilik Döneminde İslam Ülkeleri
18. yüzyıldan itibaren hız kazanan Avrupa merkezli sömürgecilik, İslam coğrafyasının büyük kısmını doğrudan ya da dolaylı şekilde etkiledi. İşte bu dönemde İslam ülkelerinin durumu genel hatlarıyla şöyle özetlenebilir: Osmanlı İmparatorluğu dışında kalan birçok İslam ülkesi, Batılı devletlerin doğrudan sömürgesi haline geldi. Hindistan, İngiltere'nin kontrolüne geçti. Cezayir, Tunus ve Fas, Fransız sömürgesi oldu. Mısır, önce Fransızlar tarafından işgal edildi (Napolyon dönemi), ardından İngiliz egemenliğine girdi. Endonezya, Hollanda'nın kontrolündeydi. Osmanlı Devleti de bu süreçte zayıfladı, birçok toprağını kaybetti ve 19. yüzyılda "Hasta Adam" olarak anılmaya başlandı.
Emperyalist devletler, İslam ülkelerinin doğal kaynaklarını (petrol, pamuk, altın vb.) kendi çıkarları için sömürdü. Üretim, ticaret, ulaştırma, tarım Batı'nın çıkarlarına göre yeniden şekillendirildi. Yerli eğitim modelleri ihmal edilerek veya yok sayılarak, Batılı eğitim modelleri getirildi. Dini kurumlar zayıflatılarak denetim altına alındı. Dini liderler baskı altına alındı, bir kısmı işbirlikçi haline getirildi.
Sömürgecilik, İslam dünyasında "Neden geri kaldık?" sorusunu gündeme getirdi. Bu soru etrafında İslamcılık, modernizm ve reformculuk gibi düşünsel akımlar doğdu. Cemaleddin Afgani, Muhammed Abduh, Reşid Rıza gibi isimler bu dönemin öncü düşünürleri olarak ortaya çıktılar.
İslam Ülkelerinin Ekonomik Olarak Sömürülmesi
Sömürgecilik döneminde İslam ülkelerinin ekonomileri sistematik bir şekilde talan edildi ve Batı’nın çıkarlarına hizmet edecek biçimde dönüştürüldü. Bu ekonomik sömürü sadece doğal kaynakların yağmalanmasıyla sınırlı kalmadı; aynı zamanda üretim ilişkileri, ticaret yolları, vergilendirme ve iş gücü düzeni de kökten değiştirildi. İşte bu dönemde İslam ülkelerinde ekonominin nasıl talan edildiğine dair bazı örnekler:
Diğer taraftan Batılılar, ekonomik güç ve girişimciliği sadece kendi kontrol ettikleri sınıflara tanıdı. Yerli Müslüman halkın sermaye biriktirmesi, banka kurması veya büyük işletmeler açması yasaklandı ya da ciddi şekilde kısıtlandı. Bu da toplumsal sınıf dengesizliğini artırdı ve Müslüman toplumlar uzun süre ekonomik olarak geri bırakıldı.
Küreselleşme Döneminde İslam Ülkeleri
Sömürgeciliğin bugün hâlâ süren etkileri, sadece geçmişin bir “hatırası” değil, bugünkü sorunların temelidir. Sistem değişmiş gibi görünse de, İslam ülkeleri bağımsızlıklarını kazanmış olsalar da aktörler ve araçlar farklılaşarak aynı sömürü düzeni devam ediyor. Örneğin:
Küreselleşme, demokratikleşmeyi teşvik etse de, birçok İslam ülkesinde Batı'nın denetiminde veya etkisinde hâlâ otoriter rejimler egemen. Siyasi istikrarsızlık, dış müdahale ve iç çatışmalar da sürüyor. İslam ülkeleri, küreselleşmenin çoğu zaman pasif öznesi oldu. Kendi kurallarını koyamıyor, küresel oyunun kurallarına uymak zorunda kalıyorlar.
Emperyalistler İslam Ülkelerini Nasıl Etki Altına Alıyor?
Emperyalistler, yani küresel güç sahibi ülkeler (özellikle Batılı büyük devletler), İslam ülkelerini tarihsel olarak olduğu gibi bugün de birçok farklı yoldan etkilemektedir. Etki biçimleri bazen açık, bazen dolaylıdır:
Sonuç
İslam ülkelerinin kahir ekseriyeti doğrudan emperyalist yönetim altında olmasa da çoğu, siyasi, ekonomik ve kültürel olarak emperyalist güçlerin etkisi veya denetimi altındadır. Bu etki öylesine güçlüdür ki, Türkiye dışındaki İslam ülkeleri, bilhassa Arap ülkeleri, İsrail’in Filistinli Müslümanlara uyguladığı soykırıma ses çıkarmamakta, hatta İsrail’i ve Batılı güçleri desteklemektedir. Oysa Kur’an-ı Kerim’in hükümleri çerçevesinde Müslümanların birbirini desteklemesi gerekmektedir.
Bu durum, başta eğitim olmak üzere her alanda yapılacak içsel reformlar, ekonomik güçlenme ve halkın bilinçlenmesiyle değişebilir. Önemli olan, kendi ayakları üzerinde durabilen, güçlü ve gerçekten bağımsız yönetimler inşa edebilmektir. Bu noktada, yerli ve milli teknolojinin geliştirilmesi ve İslam İşbirliği Teşkilatı'nın aktifleştirilmesi hayati önem taşımaktadır. Bunun için Türkiye’nin “Tam Bağımsız Türkiye” yaklaşımı, diğer İslam ülkeleri için ilham kaynağı olarak dikkate alınmalıdır.